Görüntüleme (gezinme ile): 6 -- Görüntüleme (arama ile): 5 -- IP: 3.145.131.238 -- Ziyaretçi Sayısı:

Özgün Başlık
Children Psychology and Outdoor Play Areas in Istanbul : Bakirköy & Beylikdüzü Cases

Yazarlar
Füsun Selçuk Kirazoğlu, İpek Akpınar

Dergi Adı
A | Z ITU Journal of the Faculty of Architecture

Cilt
March 2015, Cilt 12, Sayı 1, ss. 107-114

Anahtar Kelimeler
Child ; City ; Open play spaces ; Affordance concept ; Child friendly spaces

Özet
City contains a heterogeneous structure with the different profiles with different needs. Study at hand, this wide range of “child” section will be examined. The child’s relationship with the city is limited because it depends on the conditions that can move between users of the city. In recent years, cities have become virtually uninhabitable for children, especially in metropolitan density of buildings, traffic, vulnerability, such as the timelessness of the main obstacles almost confront the situation of children made them cannot face to city. However, the most basic need of the child’s social environment needed for the game and self-recognition is expected to meet in urban space. In this context, urban areas, public open spaces designed for children, children’s playgrounds will be elaborated. For the child, the child’s current status with the design of these spaces will be considered. In this sense, the area selected as the study area, such as Istanbul’s fast-growing (built) and contains a significant portion of the housing stock in urban districts ; Bakirkoy and Beylikdüzü. At this point, proposed as hypotheses, observations made on the basis of certain criteria, these two towns on the existing areas of public open spaces lack with the basic problem that does not meet the need for quality care. In the study, definitions of a child and user will be made, and 2-6 years of age children will be the reference due to they are on a new period of relations with the external environment.

Başlık (Yabancı Dil)
Çocuk Psikolojisi ve İstanbul Dış Mekan Oyun Alanları : Bakırköy & Beylikdüzü Örnekleri

Özet (Yabancı Dil)
Kent, genel olarak toplumların ve bireylerin varlığına sahne olan mekandır. Kentin oluşumunda temel oluşturan açık kamusal alanlar, her türlü sosyal sınıf, kültürel topluluk ve farklı yaş grupları, cinsiyetlerden insanı barındırır. Bireyin çocukluktan itibaren temel gereksinimlerinden olan ilişki kurmak, sosyalleşmek ve kendini iyi ifade edebilmek, dış mekan yaşantısını oluşturabilmesine, yani tasarımda mekansal kurgunun ilişki kurmada beklentilere cevap verebilmesine bağlıdır. N. Schulz, kenti insanların bir araya geldiği bir “karşılaşma yeri” ve insanları saran, yakınlaştıran bir “mikrokosmos” olarak tanımlamaktadır. Sosyo-kültürel yaşantı, kentsel fiziksel çevre kurgusu içerisinde, kamusal açık alanlarda yoğun olarak gerçekleşmektedir. İnsanın fiziksel çevre ve toplumla ilişkilerini kapsayan dış mekan yaşantısının sağlıklı ve çekici olması ise, kentsel fiziksel çevre kurgusunun detaydan bütüne ve kent ölçeğine kadar sağlıklı işleyişine, açık mekan yaşantısı ile ilgili beklentilere cevap verecek şekilde tasarlanmasına bağlıdır. Birey, sosyo-kültürel yaşantısını, kentsel fiziksel çevre kurgusu içinde, kentte kamusal açık mekanlarda sürdürmektedir. Bu bağlamda kent mekanının şekillenmesinde, mekan kullanıcısının fiziksel çevre ile ilişkileri, mekanı algılama biçimleri, ve bu fiziksel çevre içerisindeki davranışları önemlidir. Toplumda, cinsiyet, yaş aralığı, etnik köken, fiziksel, zihinsel yeterlik ayrımı gözetilmeksizin her bir bireyin özgürce kent mekanından faydalanabilmesi esastır. Kentsel ve kamusal açık alanlar, birey ve toplumun bir arada bulunarak, sosyal etkileşime girdiği, toplumun heterojen yapısını ortak paydada buluşturabilen mekanlardır. Bu bağlamda, kentsel mekanın sağlıklı bir biçimde tasarlanması bireye sağlıklı bir ortam oluşturmada öncelikli koşuldur. Kent içerisinde farklı profilde, farklı gereksinmeleri bulunan ve heterojen yapı gösteren bir topluluk barındırır. Elinizdeki çalışmada, bu geniş yelpazede “çocuk” bölümü incelenecektir. Çocuğun, kent kullanıcıları arasında koşullara bağlı hareket edebilen, bağımlı tarafta olması nedeniyle kentle olan ilişkisi sınırlıdır. Piaget’ ye göre, bir nesnenin bilgisine sahip olmak, o nesneyi yeniden oluşturmak-reconstruct-demek ise, bu bilginin, biçimsel (figuratif) ve işlemsel (operasyonel) iki yönünün olması gerekir. Biçimsel yön ; dokunarak, keşfederek, duyularla algılamayı, işlemsel yön ise nesneyi yeniden oluşturmak için gerekli dönüşümlere olanak verecek, nesne ile birlikte yapılan eylemleri işaret ediyor. Burada, zihinsel düzey ne olursa olsun, algı ile zeka arasında bir ayrım yapıldığı gözlemleniyor. Aynı ayrımın mekana yansıması ise ; zihinsel ve algısal mekan şeklinde oluşmaktadır. Piaget’ nin ele aldığı haliyle (Piaget, Inhelder, Szeminska, 1960) mekan kavramına karşıt olarak mekansal algı göreceli olma özlelliğini korumaktadır. Zihinsel mekan ise, duyusal-devinimsel mekan ve yeniden-canlandırılan mekan aşamalarını içerir. 0-2 yaş döneminde görülen duyusal-devinimsel mekan anlayışı o dönemin en önemli zihinsel kazanımlarından biridir. Deneyimlenmiş, eylem ya da davranışlara sahne olan mekan henüz zihinsel olarak canlandırılma evresinde değildir. Yeniden canlandırılan mekan kavramı ise yaklaşık 2 yaşında başlar, tam yetkin biçimine de yaklaşık 12 yaşlarında, işlemsel düşünmenin yer aldığı somut işlemler döneminde ulaşır. Yeniden-canlandırma, mekansal eylemin hatırlanması değil, simgesel ve içselleştirilmiş bir eylemdir. Bir başka tanımla, zihinde canlandırma, oluşturma ve yeniden üretmedir. Bu çerçeveden bakılıldığında, duyusal-devinimsel mekandan işlemsel mekana geçiş uzun ve eylemden işleme doğru gelişen bir süreçtir. Piaget (1926, 1951, 1952), Montessori (1963, 1964, 1979) ve Werner (1949) gibi araştırmacılar kuramlarında, çocuğun çevresiyle etkileşiminin, gelişimin temeli olduğunu, çevrenin de bilişsel-algısal gelişim üzerinde ölçülebilir fiziksel bileşenler içerdiğini vurgulamaktadır. Çocukların öğrenmede gözlem, keşif, deneme-yanılma yöntemlerini kullandıkları düşünüldüğünde kaynak bakımından zengin bir fiziksel çevreye ihtiyaç duydukları kabul edilen bir gerçektir. Piaget’nin “mantıksal-matematiksel bilgi” diye isimlendirdiği ilişkiler, sınıflar, ölçüm ve sayım bilgilerinin oluşması, işlem öncesi dönemin ana amaçlarından birisidir. Sınıflandırma (eşleştirme, arama, etiketleme), sıralama (karşılaştırma ve koordine etme) ve sayı konseptini (eşitlik yaratma süreci) içerir. Bu süreci desteklemede çevresel faktörler ön koşuldur. Çevrede bu faaliyetlere davet edecek, araştırmaya, karşılaştırmaya, aramaya ve saymaya teşvik edecek araçlar bulunmalıdır. Mekansal olarak organize edilmiş öğrenme ve oyun alanlarında çocukların, gelişigüzel oluşmuş alanlardaki çocuklara göre daha kompleks aktivitelerle ilgilendiklerini, daha zengin şekiller ve renkler ürettikleri Nash’ ın (1981) araştırmalarında ortaya konmuştur. Bu çalışma mantıksal-matematiksel bilginin, öğrenme-oyun mekanı tasarımıyla desteklenebileceğine dair ilk deneysel kanıtları elde etmiştir. (Şener, 2001) Çocuğun, günümüz kent mekanında, kamusal alanda yeri nedir, ne olmalıdır sorularına yanıt aranacaktır. Son dönemde kentlerin çocuklar için neredeyse yaşanmaz hale gelmiş olması, özellikle de metropollerdeki bina yoğunluğu, trafik, güvenlik açığı, zamansızlık gibi temel engeller yüzünden çocukların neredeyse kentle karşılaşamaması durumuyla yüzleşiyoruz. Oysa çocuğun en temel ihtiyacı olan oyun ve kendini tanıması için gereken sosyalleşme ortamını kent mekanının karşılaması beklenir. Bu bağlamda, kentte, kamusal açık alanlarda çocuklar için yapılan tasarımları, çocuk oyun parkları üzerinde durulacaktır. Çocuk için, kullanıcısı olan çocukla beraber tasarlanması gereken bu mekanların güncel durumu üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır. Bu anlamda çalışma alanı olarak seçilen İstanbul gibi hızlı gelişen (yapılaşan) bir kent içerisinde konut stoğunun önemli bir bölümünü barındıran Beylikdüzü’ dür. İlçede kamusal açık alanların yetersizliği ve mevcut alanların nitelik bakımdan ihtiyacı karşılamaması temel sorundur. Çalışmada öncelikle kullanıcının, çocuğun tanımı yapılacak, dış çevreyle ilişkisinin yeni başladığı dönem olan 2-6 yaş arasında olan çocuklar referans alınacaktır. Çalışmanın yöntemi James J. Gibson’ un tanımladığı affordance (sağlayabilirlik) kavramı üzerinden çocuk dostu çevreler (kentler) olgusunu incelemektir. Kytta (2002), Gibson’ un çalışmasının üzerine algısal psikoloji ile çocuk dostu çevreler için değerlendirme kriterleri oluşturmuştur : bu kriterleri, 1) çocukların bağımsız hareket edebilmeleri (children’s possibilities for independent mobility) ve 2) ve sağlanabilirliği hayata geçirme olanakları (opportunities to actualize affordances) diye iki ana başlık altında toplamıştır ve bu temelin üzerine Bullerby, Wasteland, Cell ve Glasshouse modelleri tasarlanmıştır. Bullerby modeli üzerinden Beylikdüzü ilçesindeki farklı çocuk parkları üzerinde gözlemlerle değerlendirilecektir. Sonuç olarak, çalışmada kamusal açık kent alanlarının ve çocuk parklarının kente kazandırılması, kullanıcının erişiminin sağlanması ve çağımız kent yaşamı içerisinde yeni rehberlerin kullanılması amaçlanmaktadır.